DOĞRU STATÜ EĞİTİM KURUMLARI
ÜNİVERSİTENİN DÜNÜ BUGÜNÜ YARINI
10 Ocak 2020
’Üniversite’’ verdiği eğitim, yaptığı öğretim ve bilimsel araştırmalara evrensel kimliğe sahip olan, olması gereken kurumların adıdır.
Türkiye'de üniversitelerin gelişimiyle ilgili önemli tarihsel anlar üzerinde durmak gerekir;
1869 Maarifi Umumiye Nizamnamesi ile açılan 1871’de kapanan Darülfünun daha önce açılan ve 1877’de köklü bir değişime tabi tutulan Mektebi Mülkiye (cumhuriyette de varlığını korur ama Ankara’ya taşınır)1874’te Galatasaray mektebi Aliyesi’nin dönüştürülmesiyle darülfünun-i şahane. Bu kurum en sonunda 1908 Meşrutiyet ile beraber darülfünun-i Osmani olur. Ve 1912’de köklü değişime geçilir. 1919’da ‘özerkliği’ verilir. 1924’te yeni yasayla İstanbul darülfünun olur. 1933’te tamamen ortadan kaldırılır.
Üniversitelerin geçirmiş olduğu değişiklikleri kısaca verdikten sonra 1933 üniversite reformuna neden ihtiyaç duyulduğunu daha sonraki süreçte YÖK’ün kuruluşu, üniversitelerimizin içinde bulunduğu durum ve çözümleri üzerinde yoğunlaşmak gerekir.
1933'te zamanın Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip Bey, üniversite reformuna gerekçe olarak:
Üniversitede uluslararası yayınların azlığı
Üniversite öğretim üyelerinin yeterince zaman ayırmaları
Fakülte ve bilimleri arasında işbirliğinin yokluğu konularını ileri sürmüştü.
Birazcık düşündüğümüzde üniversite ile doğrudan veya dolaylı olarak ilişkisi bulunan herkes bugünkü üniversiteleri, 1933’ lerin üniversiteleri ile kıyaslamalıdır. Bugün aynı gerekçeler daha da kuvvetlenmiş olarak vardır.
Reşit Galip Bey’in ileri sürdüğü gerekçeleri kısaca irdeleyelim;
Üniversitelerde araştırma eksikliğinin birçok nedeni vardır. Bu nedenlerin en önemlisi, bilime, bilimsel düşünceye ve araştırmaya inançsızlıktır. Bu durum bugün daha açık olarak ortaya çıkmıştır. Üniversitelerdeki Araştırma Fonlarının kapatılması, üniversite rektörlerini isyan noktası bunun göstergesidir. Bilimsel araştırmaları merkezi olması gereken üniversitelerde Araştırma Fonları kapatılıyorsa uluslararası yayın yapılması olanaklı söz siz düşünün?
Üniversitenin herkese kabul görecek 3 temel görevi vardır:
Bulunduğu çağın ihtiyaç duyduğu ileri düzeyde insan gücünü eğitmek.
İleriye yönelik hedefler için bilimsel araştırmalar yapmak bilim ve bilgi üretmek.
Toplumla entegre olmayı sağlayacak projeler üretip geliştirmek, toplumun beklentilerine cevap vermektir.
Bu temel ilkeler ışığında konu gerçekçi bir irdelendiği zaman ‘’çözüm yolları neler olabilir’’ sorusuna cevap aranabilir.
Yapılan Eğitim Nasıl Olmalıdır?
Bu sorunun cevabı çok önemlidir. Öğrenciye bilgi aktarmaktan başka, düşünme, araştırma, inceleme ve sentezleme yeteneklerinin geliştirilmesine yönelik bir eğitim olmalıdır. Düşünme, araştırma, incelemenin olmadığı bir eğitim, üniversite eğitimi değildir. Üniversite, doğrunun gerçeğin araştırılıp bulunduğu, her türlü fikrin ve düşüncenin konuşulup tartışıldığı yerdir. Orada özgür tartışma ortamı yaratmak temel hedeftir. Üniversite eğitimi, ezberleten ezberleyen, dikte eden-ettirilen bir eğitim olmamalıdır.
Soru soran bir öğrenci demek, düşünen, tartışan, araştıran ve sentezleyebilen öğrenci demektir. Bu ortamı üniversite yönetimi, öğretim üyesi, öğrenci ve diğerleri sağlamakla yükümlüdür. Ancak unutulmamalıdır ki! Aslında üniversitenin öncü kapısı olması gereken liselerdir. Yani liselerimiz de doğru eğitim programları uygulayarak, çocukları geleceklerini planlayan, araştıran, sorgulayan bilimin rehber alındığı bilimsel çalışmaların yapıldığı kurumlara dönüştürmek gerekir. Oysa bugün liselerimiz bu durumdan çok uzaktalar.
Üniversitelerin ve liselerin görevlerini sıraladıktan sonra gözlerimizi kapayıp şöyle bir düşünelim. Bugün yolun neresindeyiz? Sürekli gelişen dünya koşullarında almamız gereken yolun uzunluğunu düşünelim. Sorumlulukları eleştirmekle kalmayıp karanlıktan çıkışı hep beraber düşünüp çözüm bulalım.
Hakan ÇOBAN
Doğru Statü Koleji Eğitim Koordinatörü