DOĞRU STATÜ EĞİTİM KURUMLARI
4 EKİM HAYVANLARI KORUMA GÜNÜ
03 Kasım 2018
Evet 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü… Aslında ne kadar utanç verici bir gün. Düşünsenize; onlara o kadar kötü davranıyoruz ki bu yanlışa dikkat çekebilmek için dünyaca kutladığımız bir gün var!
Bu yazıdaki amacım biraz olsun daha farklı bir açıdan bakabilmemizi sağlamak.
Hayvanlarla Ortak Evrimsel Sürecimizden Başlamaya Ne Dersiniz?
İnsanlar omurgalı hayvanların en gelişmiş grubu olan memelilerin içerisinde yer alır. Fizyolojik ve biyolojik açıdan yadsınamayacak bir ortak geçmişe sahibizdir.
Bildiğimiz gibi beyin, evrim tarihi süresince kafa oluşumu dediğimiz adımın atılmasından beri, yani bundan yüz milyonlarca yıl öncesinden beri evrimleşmekte olan ve kökenleri sıradan sinir ağlarına ve hatta daha eskilere dayanan bir organdır. Kafa yapısının evrimleşmesi ile hali hazırda evrimleşmiş olan merkezi olmayan sinir ağına sahip canlılar (yani “gangliyon” denen sinirsel iletim ağına sahip canlılar), bir noktada bu sinir düğümünü biriktirerek, ilk beynin temellerini atmışlardır.
Beynin ve sinir organlarının kafa bölgesinde toplanmasının sebeplerinden biri, çift-yönlü simetri sonucu kafanın yeni ortama ilk giren organ olması durumudur. Beyin, o günden bugüne kadar evrimleşmektedir ve bu uzun yolculukta, canlıların başarı durumuna bağlı olarak pek çok parça, belli başlı görevleri yerine getirmek üzere özelleşmiş ve farklılaşmıştır. Bunun sonucunda günümüzdeki pek çok canlının beyni oldukça fazla alt bölümden oluşmaktadır.
Amigdala ise beynin iyi bilinen, tanınmış bir parçası olmayabilir ancak kesinlikle önemli bir parçasıdır. Beyindeki hipotalamus bezinin hemen üzerinde yer alan badem şeklinde, beynin temporal loblarının derinliklerinde yerleşen nöronların oluşturduğu beynin bir bölümüdür. Her biri kulaklarımızdan bir kaç cm uzaklıkta iki amigdalaya sahibiz. Bu küçük kitle bir kişinin zihinsel ve duygusal durumu ile ilişkilendirilmiştir. “Amigdala” kelimesi Yunanca badem kelimesinden gelir çünkü şekli ve büyüklüğü bir bademe benzer. Amigdalanın temel işlevi duygusal ve sosyal işlemedir. Duygusal olayları çözümler ve bu olaylarla ilgili anıları depolar.
Biraz daha derinlemesine bir araştırma yapacak olursak eğer bilincin evrimi ile beynin evrimi arasında yakın ilişki olduğunu görürüz. Bununla birlikte tüm canlıların sahip olduğu bilinçsel bir akış vardır. Biz insanlar ise ‘gelişmişliğimizi’ övgüleyip durmaktan asıl önemli olan gerçeği sürekli olarak kaçırmaktayız. Tüm kozmosun elbette bir amacı var, ayrıca biz insanların var olmasında pek mühim bir sır vardır diyerek konuyu elbette yine sinsi bencilliğimize doğru çekmek değil niyetim.
Tüm Hayvanlarla Ortak Bilişsel Bir Geçmişe Sahibiz
Bizler her zaman bir düzen, başlangıç ve son olduğuna inanmak isteriz. Beynimizin sınırsızlığı ve bilinmezlik fikri bizi ürküttüğü için bir çizgi ile sınırları belirlemek isteriz. Çünkü sınırları bilmek bize güven ve ehemmiyet duygusu hissettirir. Zihnimizdeki nöronların sayısı tüm galaksilerdeki yıldızlardan daha fazladır denir. Eğer gerekli şekilde kullanılsaydı elbette böyle olurdu…
Bana göre tüm kâinattaki, tek gerçeklik ‘sevgi’dir. Binlerce tanım ve durumsal anlam yüklemiştir ona. Bence çok basit bir eylemdir sevmek, üzerine yüklediğimiz tüm anlamlardan uzaklaştığında. Zihinsel fonksiyonlarımızı şaşılacak bir şekilde değiştirir.
Burada sevginin ne olduğu üzerine bilimsel bir şeyler yazmak değil niyetim. Beyni ve amigdalayı açıkladım çünkü sahip olduğumuz en muazzam ve gizli kalmış işleri barındırır onlar. Tüm hayvanlarla ortak bilişsel bir geçmişe sahibizdir. Bizim bu durumu bilmememiz, öyle olmadığı anlamına gelmez.
Sevmek sadece bizim türümüze ait değildir. İlkel olarak adlandırsak da tüm hayvanların sinirsel bir sistemi vardır. Sadece acı çekmek, acıkmak, doğmak ve ölmek gibi temel olarak nitelendirdiğimiz şeyleri ortak görsek de hayvanların da bizler gibi sinirsel aktiviteleri olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Konuşmak bize gelişmişliği ispatlamaz. Gerçek ise her zaman gözle ve sözle görülmez.
Aynı evrimsel yolculuğu paylaştığımız, ortak bir zihinsel geçmişe sahip olduğumuz ve DNA’larımıza işleyen birikmişlikten bahsederken hayvanlar ile aramıza her seferinde ‘biz daha gelişmişiz’ düşüncesini iliştirme çabamızı anlayamıyorum. Yüksek tavanlı egolarımız ve şehirlerimiz yüzünden sahip olduğumuz yeni kimlikler ile doğanın kalbini her geçen gün daha çok kırıyoruz. Ve bu yeni dünya düzeninde en çok da hayvanları üzüyoruz.
Hayvanlar İçin En Büyük Tehdidi Oluşturduğumuz Bir Dönemi Yaşıyoruz
Bizim atamız sayılan homo erectus 1.3 – 1.8 milyon yıl önce Afrika’dan çıkıp Anadolu üzerinden Avrupa’ya geçti. Ama onun beyni bizden çok küçüktü. Bizim kadar beyni olan insan türü homo sapiens olduğu için modern insan 60 bin yıl önce ortaya çıktı diyoruz. Yani 60 bin yıldır hayvanlarla birlikte yaşıyoruz. Sanırım onlar için en tehlikeli olduğumuz zamanları yaşıyoruz da denilebilir…
Ben bin yıllardır yaptığımız yanlışlara rağmen hala umut olduğunu düşünenlerdenim. Sevgi her zaman bir yolunu bulur. Taşın içinden bile bir bitki çıkıp yaşamanın yolunu bulabiliyorsa bizler de bunu başarabiliriz…
Umarım ki biraz olsun farklı bir bakış açısı sağlayabilmişimdir.
Bu yazıyı okurken karşılaştığınız fotoğraflar okulumuzun öğrencileri, öğretmenleri ve onların dostlarına ait. Sevgileri her hallerinden belli…